Pages

27 Şubat 2013 Çarşamba

EĞİTİLMEMİŞ SİSTEM

                Ne kadar bilinçli bir şekilde eğitim ve öğretim hayatımızı tamamlıyoruz anlatamam; çünkü anlatmaya kalksam ne kelimeler yeter, ne sayfalar sanırım. Ucundan azıcık değinsem yeterli olacak sanırım. Yoksa ooo…
                O kadar güzel oturmuş bir eğitim sistemimiz var ki, 50 yıldır aynı düzende, güzelce işleyen, öğretim yapısının tamamen oturduğu bir sistemimiz var demeyi, ne çok isterdim anlatamam. Ama bırakın 50 yılı, yanından bir sıfır atalım 5 yıl sabit duramıyoruz. 
Bugün yattık uyuduk, biz rüyalarımızda öcü görüp korkarak uyanırız ve bunun karabasan olduğunu düşünürüz. Tamam, biz rüya gördük korktuk diyelim, elimizden bişey gelmiyor, korku geçiyor, gidiyor;  ama adamlar rüyalarında çok güzel bir bahçe görüyorlar, her yer yemyeşil, masmavi gökyüzü, şarıl şarıl akan şelalenin göle biriktirdiği su ve o eşsiz manzara... Kuşlar ötüyor, börtü böcek geziniyor, derken bahçesinde neşe ile dolaşıp otlayan 4 tane inek görüyor. Aaa! Orada, ineklerin arkasında 4 tane de kuzu var. Onların arkasında da 4 tane küçücük tavuklar var, ne güzel.  Sabah uyandık, ne güzel rüyaydı ya deyip her şeyi hayra yorup sistemi 4+4+4 olarak var sen değiştir, o gördüğünüz  12 hayvana göre mi değiştirdiniz ki sistemi, anlatamam…
Ertesi  gün yattık mı yine  korkarak kalkarız. Onlar yine hayal dünyasında geziniyor, aynı rüya dizisini görüyor. Aaa ne güzel rüyaydı bütün hayvanlar serbest geziyorlardı. İstediği gibi özgürdüler. Eee ne yapalım o zaman öğrencilerin hepsi özgür olsun, sistemi değiştirelim, kıyafet serbest olsun. Ne güzel dünyada yaşıyoruz anlatamam.
Biz bu değişen sistemle yaşamayı öğrendik artık demeyi  ne çok isterdim ki, her gün başka bir değişiklik gelecek mi, gelmeyecek mi korkusu var. Evet biz de okuduk bir  yerlere geldik çalışıyoruz. Ama bu zaman diliminde ne kadar sistem değişti, ooo!
Ben bugüne kadar çok sistem değiştiğini gördüm sanırım. İlk olarak ilkokula giderken, 5. sınıfta dediler ki Anadolu Lisesi sınavları var gireceksin. Tabii ben çok biliyorum ya sınav nedir, ne değildir. Manisa’ya kadar gittik sınava girdik, çıktık. Babam girmeden tembihliyor, “Bilmediğin soruları boş bırak, işaretleme o soruyu, sonra geri dönersin, yapamazsan hiç işaretleme bırak boş kalsın…” sınava gir sen, yaptım babamın dediğini bilmediğim soruları boş bıraktım, onları işaretlemedim,  sonra geri döndüm o sorulara, yine yapamadım. Sonuç yarısından fazlası soruların boş, bu kadar saçma sınav mı olur yarısından fazlası boş mu olur, dedim ,verdim kendimi sallamaya hepsini yaptım. Babam dediklerini yapıp yapmadığımı soruyor ,ben de ‘’ yaptım , yaptım ‘’diyorum tabi ki. Bir kaç ay sonra sonuçlar geliyor, baba elinde bir kağıt ‘’ Hani oğlum bu ne’’  diye çekişiyor. Sorular yanlış, netice 3 yanlışta 1 doğru götürse, ooo eksilere doğru yolumuz var.
Ben suçlu muyum o zaman? Belki suçluyum ; ama ben sınava göre yetişip çalışmadım ki ilkokulda. Şansıma ilkokuldan sonra sistem değişti. Sınav dediler ki, 8. sınıftan sonra. Biz o sınava iki kez girme şansına erişenlerdeniz, ki kendimizi seçilmiş öğrenciler sanıyoruz. Değişen çok bir şey olmadı. O arada sistem 8 yıllık eğitime döndü. Sonra lise zorunlu oldu, ben Anadolu Lisesi’nde iken. Sonra liselerin hepsi Anadolu Lisesi oldu, hepsi 4 yıla döndü. Yok ya bu da olmadı sanırım, biz 4+4+4 yapalım, 5 3 4 ne be, herkes defansta, orta saha boş kaldı ,bu böyle olmaz dercesine.
Birde sınav sistemleri de çok değişti, en son nereye girmek için ne sınavı yapılıyor bilmiyorum açıkçası. Yok efendim her sene sınav yapalım ortalamasına göre yerleştirelim. Okuldaki  sınav katsayısını kaldıralım mı, kaldırmayalım mı? Hadi kaldıralım o zaman. Yok öyle olmaz efendim benim rüyam daha güzeldi, bak böyle yapalım. Aaa ölümü görün, durun, bak ben anlatayım, ben o kadar güzel rüya gördüm ki, bunu yaparsak tüm çocuklar okur ve çok başarılı olurlar. Sonuç rüyalar tabi tersine çıkıyor.
Bütün aileler korkuyor  tabii artık benim çocuğum ne olacak, nasıl olacak? O yüzden başlanıyor ufacık yaşta çocuğa bilgi aşılamaya: onu öğren oğlum, kızım, şunu da öğren oğlum, kızım, aaa bunu da öğren, çok çalış… Çocuklar stres içinde yetişiyorlar. Ben  sınav kaygısını sanırım ilk, liseye girerken Anadolu Lisesi sınavı mıydı neydi, ona girerken idi sanırım,yaşadım; ama şimdi öyle mi? Çocuk ilk okulda yarın sınavım var, diyor  yahu. Dur oğlum, sen daha çocuksun git biraz dışarıda oyun oyna, kendine gel ,ne sınavı? demek isterdik; ama yok, o da olmuyor, çocuğu dışarıya bırakamıyorsunuz malum. En azından bırakın oynasın diyeceksin ;ama ona da mı vakit var sanki.
Ortada bir çocuk var ve bu çocuk deney faresi misali yetiştirilme çabası içinde. Anne baba şüpheli tabi, ne olacak benim çocuğum derken ufaktan aşılama başlıyor bir şeyler olsun, okusun diye. Yavrum oku, oku adam ol, doktor ol, avukat ol, hakim ol… Tabii bunlar ailenin istediği. Sonra araya sistem giriyor. Çocuk bakıyor sistemden de bir şey anlamıyor. Her yerden ,çok çalış, lafı geliyor. Sistem sayesinde çalışıyor, anne baba sayesinde bölüm seçiyor, sistemin ve ailenin karışımından ortaya çıkan bilinçsizce rotada giden bireyler meydana geliyor.
Doktor hanım dediğin aslında doktor olmak istemeyen birisi, avukat bey, hakim bey dediğin aslında orada olmak istemiyor, hocam, öğretmenim dediğin insan aslında belki öğretmek değildi hayatı… Sonra bana yanlış ilaç verdiler öldüm, yanlış karar verildi, ben suçlu değilim, öğretmenim neden böyle, öyle olduğu için öyle yavrum diyen nesilleriz. Kendi görevlerini severek yapanları tenzih ederim. Ufak yaştan insana bunları aşılarsan olacaklar bunlardır, yanlış yanlışı getirir.
Çok basit ve absürt  birkaç örnek vereyim.  Çocuk çok yüksek puan aldı diye tıpa gidiyor. 2 sene okurken ben bu bölümü okumayacağım diyor, sınava giriyor. Sonra çok yüksek puan alıyor. Tabii tercih edecek yer bulamıyor, daha iyi bir üniversitede tıp bölümüne geçiyor. 2 sene sonra yok ya ben okuyamam diyor. Bir daha sınava giriyor. Yine yüksek  puan yine tıp. Tabii yine okuyamayacağım deyip son kez sınava giriyor ve çok yüksek puan alıp sevgilisi ile aynı yerde okumak için onun bölümünü seçiyor, gidiyor , sınıf öğretmenliği okuyor. Sadece bir kişi kaç kişinin de hayatına taş koymuş olabilir? 3 defa aynı bölümü kazanıp okumayan birisi var ve netice de sınıf öğretmeni oluyor. Orada okuyup belki vatana millete faydalı olabilecek 3 kişinin önüne de geçmiş, onların geride kalmasına neden  olmuş olabilir. Ayrıca da sistem sayesinde bir insanın ne kadar çaresiz yol çizdiğinin de göstergesidir bu.
Hadi deneyler, sonuçlar ,neticeler bir  yerde kalsın da;  bu zamana kadar öğrendiğimiz neler aklımızda kalıyor, neler hayatımızda işe yarıyor? İş hayatımızda hangilerini kullanıyoruz? Ben iki şey kullanıyorum sanırım:  birincisi okuma- yazma, ikincisi toplama- çıkarma. Geriye kalan hiçbir şey ne aklımda , ne de biliyorum sanırım.  İleride bu nesilden gelenlerin de meslek hayatına atıldıklarında bunlardan başkasını kullanacaklarını sanmıyorum.  Meslek hayatında lazım olan şeyler sadece üniversitede öğrendiğin bazı dersler olacaktır. Orada  öğrendiklerinin yarısı da boş.
Açık ve net bir şekilde söylüyorum. Okuyup, ders çalışmayı çok seven birisi değilim. Hatta hiç sevmem de, çalışmam da, içimde yok bir defa. Çünkü ilgimi çeken bir ders yok. Coğrafya sevmem, resim sevmem, matematik sevmem… Bunları  da zorla çalışıp aklıma koyamam ya!  İlk başlarda anlattığım gibi yanlış sayım, doğru sayımdan fazla olan sınavlara girdim; çünkü dersi anlamıyorum ,bana  hitap etmiyor, sevmediğim ders. O, zamanı geçiştirmek için öğrendiğimiz , zorla Kızılırmak nereden doğuyor nereden batıyor, bir havuzu 2 musluk doldururken bir musluk boşaltıyor, do- re -mi -fa, edat- tümleç… Şimdi hiç biri yok. Tarih anlattılar ,hayatımda tarihten soğudum. Üniversiteye kadar nefret ettim tarih dersinden. Şimdi kendim öğrenmeye çalışıyorum tarihi, okuyarak. 8. sınıftan sonra kaza bela nasıl oldu, kimse bilmez Anadolu Lisesi kazandım. Bir şey bilmeyen adam Anadolu Lisesi’ne giderse olacağı bir şey öğrenememek olur.  Tabii sonuç:  okuldaki nerede ise en düşük not ortalamasına sahip olacaktım. Sistem o kadar güzel ki, 50 tane okul birincimiz vardı, hepsi  5.00, ne kadar çalışmışlar anlatamam. Üniversiteye girerken çok yüksek okul puanları geldi hepsine.  Tabii bize de en düşük puan.  Çalışmayanın, okul aile birliğinde tanıdığı olmayanın, hoca  yalakası olmayanın sonucu bu oluyor. Sonuç, Bilgisayar Mühendisi olduk ,çıktık bu kadar çalışmamaya ve ekstra yardımlar olmamasına rağmen. Üniversiteyi de çalışmadan bitirdim, orası da ayrı bir mesele.
Gel gelelim sonuca orada 5.00  lık nice öğrenciler vardı. Onlar ki okulların birincileri idi, neticede bir yerlerde çalışmayanlar var. Demek ki eğitim sistemimiz çok düzenli işliyor. Ya da ortada çok karışık bir durum var. Sen zerre kadar çalışma, oyun oyna, film izle, gez toz bir yere gelebil, çalışsın, etsin, bir yere gelemesin. Sonuçta meslek hayatında ikimiz de aynı şeyleri kullanıyoruz: okuma- yazma, toplama -çıkarma. O yüzden birilerinin doğru düzgün meslek sahibi olup, ülkesinde verimli şekilde çalışıp, vatana millete katkı sağlaması için bizim ilk önce yapmamız gereken şey eğitim- öğretim sistemimizi iyice eğitip öğretmemiz gerekmektedir.






Devamını oku ...