Ne
kadar bilinçli bir şekilde eğitim ve öğretim hayatımızı tamamlıyoruz anlatamam;
çünkü anlatmaya kalksam ne kelimeler yeter, ne sayfalar sanırım. Ucundan azıcık
değinsem yeterli olacak sanırım. Yoksa ooo…
O kadar
güzel oturmuş bir eğitim sistemimiz var ki, 50 yıldır aynı düzende, güzelce
işleyen, öğretim yapısının tamamen oturduğu bir sistemimiz var demeyi, ne çok
isterdim anlatamam. Ama bırakın 50 yılı, yanından bir sıfır atalım 5 yıl sabit
duramıyoruz.
Bugün yattık uyuduk, biz
rüyalarımızda öcü görüp korkarak uyanırız ve bunun karabasan olduğunu
düşünürüz. Tamam, biz rüya gördük korktuk diyelim, elimizden bişey gelmiyor,
korku geçiyor, gidiyor; ama adamlar
rüyalarında çok güzel bir bahçe görüyorlar, her yer yemyeşil, masmavi gökyüzü,
şarıl şarıl akan şelalenin göle biriktirdiği su ve o eşsiz manzara... Kuşlar
ötüyor, börtü böcek geziniyor, derken bahçesinde neşe ile dolaşıp otlayan 4
tane inek görüyor. Aaa! Orada, ineklerin arkasında 4 tane de kuzu var. Onların
arkasında da 4 tane küçücük tavuklar var, ne güzel. Sabah uyandık, ne güzel rüyaydı ya deyip her
şeyi hayra yorup sistemi 4+4+4 olarak var sen değiştir, o gördüğünüz 12 hayvana göre mi değiştirdiniz ki sistemi,
anlatamam…
Ertesi gün yattık mı yine korkarak kalkarız. Onlar yine hayal dünyasında
geziniyor, aynı rüya dizisini görüyor. Aaa ne güzel rüyaydı bütün hayvanlar
serbest geziyorlardı. İstediği gibi özgürdüler. Eee ne yapalım o zaman
öğrencilerin hepsi özgür olsun, sistemi değiştirelim, kıyafet serbest olsun. Ne
güzel dünyada yaşıyoruz anlatamam.
Biz bu değişen sistemle yaşamayı
öğrendik artık demeyi ne çok isterdim ki,
her gün başka bir değişiklik gelecek mi, gelmeyecek mi korkusu var. Evet biz de
okuduk bir yerlere geldik çalışıyoruz.
Ama bu zaman diliminde ne kadar sistem değişti, ooo!
Ben bugüne kadar çok sistem
değiştiğini gördüm sanırım. İlk olarak ilkokula giderken, 5. sınıfta dediler ki
Anadolu Lisesi sınavları var gireceksin. Tabii ben çok biliyorum ya sınav nedir,
ne değildir. Manisa’ya kadar gittik sınava girdik, çıktık. Babam girmeden
tembihliyor, “Bilmediğin soruları boş bırak, işaretleme o soruyu, sonra geri
dönersin, yapamazsan hiç işaretleme bırak boş kalsın…” sınava gir sen, yaptım
babamın dediğini bilmediğim soruları boş bıraktım, onları işaretlemedim, sonra geri döndüm o sorulara, yine yapamadım.
Sonuç yarısından fazlası soruların boş, bu kadar saçma sınav mı olur yarısından
fazlası boş mu olur, dedim ,verdim kendimi sallamaya hepsini yaptım. Babam
dediklerini yapıp yapmadığımı soruyor ,ben de ‘’ yaptım , yaptım ‘’diyorum tabi
ki. Bir kaç ay sonra sonuçlar geliyor, baba elinde bir kağıt ‘’ Hani oğlum bu
ne’’ diye çekişiyor. Sorular yanlış,
netice 3 yanlışta 1 doğru götürse, ooo eksilere doğru yolumuz var.
Ben suçlu muyum o zaman? Belki
suçluyum ; ama ben sınava göre yetişip çalışmadım ki ilkokulda. Şansıma ilkokuldan
sonra sistem değişti. Sınav dediler ki, 8. sınıftan sonra. Biz o sınava iki kez
girme şansına erişenlerdeniz, ki kendimizi seçilmiş öğrenciler sanıyoruz.
Değişen çok bir şey olmadı. O arada sistem 8 yıllık eğitime döndü. Sonra lise
zorunlu oldu, ben Anadolu Lisesi’nde iken. Sonra liselerin hepsi Anadolu Lisesi
oldu, hepsi 4 yıla döndü. Yok ya bu da olmadı sanırım, biz 4+4+4 yapalım, 5 3 4
ne be, herkes defansta, orta saha boş kaldı ,bu böyle olmaz dercesine.
Birde sınav sistemleri de çok
değişti, en son nereye girmek için ne sınavı yapılıyor bilmiyorum açıkçası. Yok
efendim her sene sınav yapalım ortalamasına göre yerleştirelim. Okuldaki sınav katsayısını kaldıralım mı, kaldırmayalım
mı? Hadi kaldıralım o zaman. Yok öyle olmaz efendim benim rüyam daha güzeldi,
bak böyle yapalım. Aaa ölümü görün, durun, bak ben anlatayım, ben o kadar güzel
rüya gördüm ki, bunu yaparsak tüm çocuklar okur ve çok başarılı olurlar. Sonuç
rüyalar tabi tersine çıkıyor.
Bütün aileler korkuyor tabii artık benim çocuğum ne olacak, nasıl
olacak? O yüzden başlanıyor ufacık yaşta çocuğa bilgi aşılamaya: onu öğren
oğlum, kızım, şunu da öğren oğlum, kızım, aaa bunu da öğren, çok çalış… Çocuklar
stres içinde yetişiyorlar. Ben sınav
kaygısını sanırım ilk, liseye girerken Anadolu Lisesi sınavı mıydı neydi, ona
girerken idi sanırım,yaşadım; ama şimdi öyle mi? Çocuk ilk okulda yarın sınavım
var, diyor yahu. Dur oğlum, sen daha
çocuksun git biraz dışarıda oyun oyna, kendine gel ,ne sınavı? demek isterdik;
ama yok, o da olmuyor, çocuğu dışarıya bırakamıyorsunuz malum. En azından
bırakın oynasın diyeceksin ;ama ona da mı vakit var sanki.
Ortada bir çocuk var ve bu çocuk
deney faresi misali yetiştirilme çabası içinde. Anne baba şüpheli tabi, ne
olacak benim çocuğum derken ufaktan aşılama başlıyor bir şeyler olsun, okusun
diye. Yavrum oku, oku adam ol, doktor ol, avukat ol, hakim ol… Tabii bunlar
ailenin istediği. Sonra araya sistem giriyor. Çocuk bakıyor sistemden de bir şey
anlamıyor. Her yerden ,çok çalış, lafı geliyor. Sistem sayesinde çalışıyor,
anne baba sayesinde bölüm seçiyor, sistemin ve ailenin karışımından ortaya
çıkan bilinçsizce rotada giden bireyler meydana geliyor.
Doktor hanım dediğin aslında
doktor olmak istemeyen birisi, avukat bey, hakim bey dediğin aslında orada
olmak istemiyor, hocam, öğretmenim dediğin insan aslında belki öğretmek değildi
hayatı… Sonra bana yanlış ilaç verdiler öldüm, yanlış karar verildi, ben suçlu
değilim, öğretmenim neden böyle, öyle olduğu için öyle yavrum diyen nesilleriz.
Kendi görevlerini severek yapanları tenzih ederim. Ufak yaştan insana bunları
aşılarsan olacaklar bunlardır, yanlış yanlışı getirir.
Çok basit ve absürt birkaç örnek vereyim. Çocuk çok yüksek puan aldı diye tıpa gidiyor.
2 sene okurken ben bu bölümü okumayacağım diyor, sınava giriyor. Sonra çok
yüksek puan alıyor. Tabii tercih edecek yer bulamıyor, daha iyi bir
üniversitede tıp bölümüne geçiyor. 2 sene sonra yok ya ben okuyamam diyor. Bir
daha sınava giriyor. Yine yüksek puan
yine tıp. Tabii yine okuyamayacağım deyip son kez sınava giriyor ve çok yüksek
puan alıp sevgilisi ile aynı yerde okumak için onun bölümünü seçiyor, gidiyor ,
sınıf öğretmenliği okuyor. Sadece bir kişi kaç kişinin de hayatına taş koymuş
olabilir? 3 defa aynı bölümü kazanıp okumayan birisi var ve netice de sınıf öğretmeni
oluyor. Orada okuyup belki vatana millete faydalı olabilecek 3 kişinin önüne de
geçmiş, onların geride kalmasına neden olmuş olabilir. Ayrıca da sistem sayesinde bir
insanın ne kadar çaresiz yol çizdiğinin de göstergesidir bu.
Hadi deneyler, sonuçlar ,neticeler
bir yerde kalsın da; bu zamana kadar öğrendiğimiz neler aklımızda
kalıyor, neler hayatımızda işe yarıyor? İş hayatımızda hangilerini
kullanıyoruz? Ben iki şey kullanıyorum sanırım: birincisi okuma- yazma, ikincisi toplama-
çıkarma. Geriye kalan hiçbir şey ne aklımda , ne de biliyorum sanırım. İleride bu nesilden gelenlerin de meslek
hayatına atıldıklarında bunlardan başkasını kullanacaklarını sanmıyorum. Meslek hayatında lazım olan şeyler sadece
üniversitede öğrendiğin bazı dersler olacaktır. Orada öğrendiklerinin yarısı da boş.
Açık ve net bir şekilde
söylüyorum. Okuyup, ders çalışmayı çok seven birisi değilim. Hatta hiç sevmem
de, çalışmam da, içimde yok bir defa. Çünkü ilgimi çeken bir ders yok. Coğrafya
sevmem, resim sevmem, matematik sevmem… Bunları
da zorla çalışıp aklıma koyamam ya! İlk başlarda anlattığım gibi yanlış sayım,
doğru sayımdan fazla olan sınavlara girdim; çünkü dersi anlamıyorum ,bana hitap etmiyor, sevmediğim ders. O, zamanı
geçiştirmek için öğrendiğimiz , zorla Kızılırmak nereden doğuyor nereden
batıyor, bir havuzu 2 musluk doldururken bir musluk boşaltıyor, do- re -mi -fa,
edat- tümleç… Şimdi hiç biri yok. Tarih anlattılar ,hayatımda tarihten soğudum.
Üniversiteye kadar nefret ettim tarih dersinden. Şimdi kendim öğrenmeye
çalışıyorum tarihi, okuyarak. 8. sınıftan sonra kaza bela nasıl oldu, kimse
bilmez Anadolu Lisesi kazandım. Bir şey bilmeyen adam Anadolu Lisesi’ne giderse
olacağı bir şey öğrenememek olur. Tabii
sonuç: okuldaki nerede ise en düşük not
ortalamasına sahip olacaktım. Sistem o kadar güzel ki, 50 tane okul birincimiz
vardı, hepsi 5.00, ne kadar çalışmışlar
anlatamam. Üniversiteye girerken çok yüksek okul puanları geldi hepsine. Tabii bize de en düşük puan. Çalışmayanın, okul aile birliğinde tanıdığı
olmayanın, hoca yalakası olmayanın sonucu
bu oluyor. Sonuç, Bilgisayar Mühendisi olduk ,çıktık bu kadar çalışmamaya ve
ekstra yardımlar olmamasına rağmen. Üniversiteyi de çalışmadan bitirdim, orası da
ayrı bir mesele.
Gel gelelim sonuca orada 5.00 lık nice öğrenciler vardı. Onlar ki okulların
birincileri idi, neticede bir yerlerde çalışmayanlar var. Demek ki eğitim sistemimiz
çok düzenli işliyor. Ya da ortada çok karışık bir durum var. Sen zerre kadar
çalışma, oyun oyna, film izle, gez toz bir yere gelebil, çalışsın, etsin, bir
yere gelemesin. Sonuçta meslek hayatında ikimiz de aynı şeyleri kullanıyoruz:
okuma- yazma, toplama -çıkarma. O yüzden birilerinin doğru düzgün meslek sahibi
olup, ülkesinde verimli şekilde çalışıp, vatana millete katkı sağlaması için
bizim ilk önce yapmamız gereken şey eğitim- öğretim sistemimizi iyice eğitip
öğretmemiz gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder