Yükseklerden damla damla akan su taş üstünde senfoni kadar güzel sesler çıkarır. O kadar yumuşak dokunuşlarla vurur taşın üstüne. Taşa ben geldim aç bağrını der gibi. Taş inatla o güzelliğin içine girmesine asla izin vermez ama su dirayetli bir şekilde azimle akmaya devam eder. Bir zaman gelir ve taşın direnci kalmaz ve taşda oyuklar oluşmaya başlar. En sert gibi görünen taş bile yumuşacık suyun ısrarlarına dayanamaz. Bir de insanoğlu var topraktan yaratılma ama benimsenmiş düşünceler ne kadarda zor değişir onlarda hiç bilinmez. Su bile kayayı delip geçebiliyorken, insanoğlunda önyargıyı kırabilecek hiçbir şey yoktur.
Zamanında yaşanmış önyargılı davranmanın çok örnekleri vardır. Hatta herkes tarafından bilinen yüce olarak gördüğümüz insanlar için bile gün gelmiş önyargı ile yaklaşılmıştır. Bize Mevlana denildiğinde aklımıza zerre kadar kötülüğün gelmeyeceği kişilik olarak bilmez miyiz? Hoşgörü de en üst noktaya ulaşmaya çalışmamış mıdır? O zamanlar halkın en söz dinlediği ulema zatlardan olan Mevlana hakkında bile önyargılı davranılmamış mıdır yeri geldiğinde…
Şems bir gün Mevlana’ya “Sille’ye gideceksin gündüz vakti bir rum şaraphanesinden bir testi şarap alıp getireceksin” demiştir. Mevlana güpegündüz bir rum şaraphanesinden bir testi şarap alıp yola çıkar. Şarap testisi her testi gibi aynı da değildir. Herkes onun nasıl bir şey olduğunu bilir. Şekli gösterişi bütün testilerden farklıdır. Mevlana sırtına aldığı testinin ağırlığı, o günün açık ve sıcak oluşundan dolayı terleye terleye dergaha doğru gitmektedir.
Her yer insan kaynıyordu. Nerdeyse bütün herkes dışarıda idi çoluk çocuk herkes geziyordu ama bir anda gördüklerine inanamadılar. Bunca yıldır kendilerine vaaz eden, onlara ilim öğretip alim olarak bildikleri insan sırtında bir testi şarap almış gidiyor. Sessiz düşünenler sessizce içinden laflarını söylerken içindekileri dışarı vuranlar da vardı:
-koca Mevlana’nın düştüğü hallere bak.
-Kıyamet yaklaştı demektir Mevlana sırtında şarap taşıyor.
-Yuh artık.
-Bu ne biçim Müslüman.
…..
Mevlana denilenlere aldırmadan yoluna devam etmekteydi. Şems onu dergahta bekliyordu. Yanında da birkaç derviş daha Mevlana’yı bekliyorlardı. Mevlana harap ve bitap bir şekilde dergaha varmıştı ki bir açıklama bekleyen mahşeri bir kalabalık vardı. Mevlana testiyi hala tutarken Şems testiyi alıp taşın tepesine çıkarak halka hitaben:
“siz buraya Mevlana’nın arkasından gelip nasıl olurda bir arif bir zat sırtında şarap taşır diye yuhlamaya, hakaret etmeye geldiniz değil mi. Siz şekli Müslümancısınız. Sizin için arif denilen insan teşbih, cübbe ve sakallı olmalı. Bugün kaybeden konya oldu kazanan Mevlana oldu. Mevlana’nın şarap taşıdığına hükmettiniz. Alın şarabı zıkkımlanın.” Testiyi baş aşağıya devirip döktüğünde içinden akan sadece süt olmuştur.
Senlerce vaaz veren, sohbetler yapan, ilmihal öğreten bir insan Mevlana. Bütün halk severken ufak bir görüntü ile ona bile ne kadar önyargılı davranıp arkasından onca söz etmiştir. Bu devirde Mevlana bulmak zor belki ama her insan için önyargılı bakılmamalı. Her insanı görünüşüne göre, yaptıklarına göre değerlendirmemeliyiz.
Sakallı, uzun saçlı, küpeli bir gence büyükler züppe der. Eğer bu kişi köy gibi bir yere gitse sadece ona laf atmakla kalmazlar annesine babasına da bir sürü laf söylerler. Bu baskılar yüzünden anne baba bir yere gitmeden millet laf edecek diye evlatlarına kendine çeki düzen ver demezler mi. Azıcık dekolteli gibi gözüken elbiseli bir kız büyükler baktığında o kız iyi bir kız değildir. Takım elbiseli olarak gezen başkadır insanların gözünde. Cami’ye giden bambaşkadır. Öğlen oraya takılan başkadır, buraya takılan böyledir. Ne güzelde sınıflama yapmışız değil mi? Halbuki durum her zaman böylemidir? Sadece giyim ve yaptıklarına göre mi önyargılı davranıyoruz insanlara. Doğuluya kürt, İzmirliye gavur, Karadenizliye laz, oraya şu buraya bu tipte insan demiyor muyuz? …
Her doğulu insana kürt demek, anarşist demek ne derece doğrudur? Nice insanlar vardır oradan çıkan âlim olacak, kendi çevrendeki arkadaşlarından çok sana sahip çıkacak, ülkesine canını veren tipler. Nice insanlar vardır ki kendi evladı pkkya karıştığı halde dağdan evladı inse evine almayan insanlar var. Sen bu insanı ne diye ayırıp ayrı gözle bakarsın. Niceleri vardır ki çoğu memleket sevdalısı olarak gözüken insandan daha çok sahip çıkar vatanına. Konumuzda bu değil mi zaten. Vatansever olarak gözükenler bir anda arkada gözükmeyenlerde bir anda önde olabiliyor. İzmir dedik hepsi mi öyledir. Yok mudur içinde kötüsü iyisi. Konya Mevlana kentidir. Kütahya tutucudur belki ama oralarda hiç mi kötü insan yoktur. Hemen kimin nereli olduğunu duysak arkasından hemen etiketi gelir.
Sakallı, uzun saçlı, küpeli bir gence züppe demek ne derece doğrudur. O görünümüne göre bakıp laf söylediğimiz tiplerden niceleri namaz vakti gelip arkadaşlarını toplayıp camiye götürüp namaz kıldırır, imamlık yapar. Halk arasında bakarsın örtülü eli yüzü gözükmez ne güzel kız, ne ahlaklı, annesi babası ne güzel yetiştirmiş derler ama yemediği nane yoktur. Şimdi burada kim ahlaklı, kim ahlaksız? Neye göre kıyaslama yapacağız?
Kim iyi, kim kötü, kim ahlaklı, kim terbiyesiz, kim alim, kim kafir kimse bilemez. Her görülene itibar edilemez. Kimse hakkında kötü düşünmemek lazım belki o an başka bir olaya şahitlik ediliyordur. Tıpkı Mevlana’nın olayındaki gibi. Kimseye önyargı ile yaklaşmamak lazım bazen her şey göründüğü gibi değildir. Hüsnü zan etmek varken ne diye suizan edelim…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder